Yazar

Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz.. 25. Gün.. ‘Kim Bunlar’

Bugüne gelin..

Bakınız kurtuluş savaşına, bakın parçaladığımız Sevr haritasına..

Doğu Anadolu’da ne var, Ermenistan..

Şimdi bakınız BOP haritasına..

Doğu Anadolu’da ne var, Kürdistan..

Peki yüzyıllık Sevr’deki Ermenistan nasıl Kürdistan oldu diye sormaz mıyız?

Şimdi geride bıraktığımız şu soru yeniden akla gelebilir:

Bugünün HDP’si, PKK’sı, Barzanisi ile tarikat şeyhleri Şemdinli Bağlar Köyünde(BDP ile teröristlerin buluştuğu köy) dinsel motifli bir açılım yapmışlardı ama hangi siyasi projenin şemsiyesi altında?

Türkiye’de tarikat şeyhleriyle isyanlar arasındaki bağlar, başta sözünü ettiğimiz Bruinessen’in sosyolojik araştırmalarında gün yüzüne çıkarıldı.

Nakşi müritlerin bazı şeyhleri tanrılaştırmalarının altında ‘rabıta ayinlerinin’ etkisi olduğu ve bu yolla masum halkın isyanlara nasıl sürüklenmiş olduğu da açıklandı.

Zaten bu isyanları etnik ve dinsel cepheleriyle araştırmış olan gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun araştırmaları bize isyanların odak noktasının Halidi Nakşi Tarikatı olduğunu açık göstermişti;

 ‘Kürtlerin iki lideri de Nakşibendi tarikatından çıkmıştı. Kürt ayaklanmasını, Kürt Nakşibendiliğinin bu iki kolu da yönlendirdi. Seyit Taha kolu, Seyit Abdulkadir aracılığıyla Kürdistan Teali Cemiyeti’ni yönetiyordu. Şeyh Sait de Kürt İstiklal Cemiyeti’ni…

Kürt liderlerinden Mahmut Berzenci’nin akrabası olan büyük Seyit Taha, 12 müridine icabat denilen yolla halifelik vermişti. Devlet Bakanı Kamran İnan’ın 1914 yılında Bitlis ayaklanması sırasında asılan, Gayda köyündeki dedesinin babası Sibragullah Efendi de Seyit Taha’nın halifelerinden biriydi…’[1]

Sadate Nehri Ailesini tanıyoruz. Barzani’yle olan ilişkilerini de biliyoruz. Her ikisinin de dedeleri – Seyit Taha ile Şeyh Abdusselam- tarikatın büyük halifelerinden idi.

Bir dönem Irak cumhurbaşkanlığı yapmış aynı zamanda Kürdistan Yurtseverliği Birliği(KYB) lideri Celal Talabani’yle Seyit Taha aynı ailedendi tıpkı Berzenciler gibi, bunu da biliyoruz. 

Ayrıca ayrılıkçı Kürt siyasetinde önde gelen bu isimlerin Kürt olmadığını söylemiştim.  Doğrudur çünkü Uğur Mumcu Şeyh Said isyanı sonrasında ulaştığı belgeler üzerinden giderek Seyit Abdulkadir’in  Kürt olmadığını ortaya çıkarmış, bunu da Diyarbakır askeri mahkemesindeki ifade tutanaklarına dayandırmıştı.

 Seyit Abdulkadir’in ifadesi aynen şöyle;

“Abdulgani Geylani ahvadındanım. Aslen Kürt değilim, Kürdistan’da yerleşmişim”[2]

Peki bu Kürt değilse, doğal olarak aynı soydan gelenlerin -Talabani, Berzenci, Nehri’nin Seyitleri- hiçbiri Kürt değildi.

Öyleyse neden Kürtçülük yapıyorlardı?

Sanıyorum bu soruya bulacağımız cevap, PKK-BDP-Tarikat arasında ilişkilerin boyutunu şimdi açılacak bu pencereden bize göstermeyi bilecektir.

Şeyh Said isyanından kaçanlar Lübnan’ın Bihamdun kentinde ‘Taşnak/Hoybun’ diye gizli bir örgüt çatısı altında toplandılar. Ancak bu örgüt diğerlerinden farklıydı.

Türk tarihinde ilk kez Ermeni Taşnaksutyun çetesiyle siyasi Kürtçüler bir araya geliyor ve aynı çatı altında Türk’e karşı  bir ittifak kuruyorlardı.

Kurucuları; Ermeni  Vahan Papazyan, ayrılıkçı Kürtçü siyasetin bilinen isimlerinden Kamuran, Celadet Ali ve Süreyya Bedirhan idi.[3]

Şubat 1927’de, Seyit Taha[4]’nın Revanduz’daki evinde toplandılar. İngilizlerin gölgesinde, Taşnak/Hoybun’un temeline ilk harcı attılar.

Bunu araştırmacı yazar Dr. Bilal Şimşir’in Kürtçülük adlı eserinden öğreniyoruz. Şimşir  bu gizli örgütün amacının Anadolu topraklarında ‘ayrı bir devlet kurmak’ olduğunu açıklıyor;

‘1925’te, Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması üzerine bazı ayrılıkçı Kürtçüler Kuzey Irak’a ve Suriye’ye firar eder. Irak’a kaçanlar İngiliz Yüksek Komiseri Yardımcısı ve İngiliz istaihbartının yetkilisi C.J. Edmods’a takdim edilirler.

Edmods bunları alır ve yine istihbarat görevlisi Yüzbaşı Modfold refekatinde Revanduz’a gönderir. Ve burada Anadolu’da adı Kürdistan olan ayrı bir devlet kurmak amaçlı ilk toplantı, İngilizlerin yönetiminde yapılır. Toplantı yeri Seyit Taha’nın evidir.’[5].

Mart 1927’de, Seyit Taha’nın evinde ikinci bir toplantı yapıldı.

Alınan karar gereği, Seyit Taha ve adamları Şemdinli’ye bir saldırı teşebbüsünde bulunduysa da, başarı sağlayamadı, geri çekildi.

Taha’nın evinde son bir toplantı daha yapıldı ama sonuç vermedi.

Onun bu işi becerebilecek güce sahip olmadığı anlaşıldı ve Ermenilerin oyuna çekildi.  Ermeni Taşnak çetesiyle  bir araya gelindi.

Toplantıya katılanlar bu gizli örgüte ne isim verileceği konusunda epey tartıştılar. Hem  Kürtler arasında bir sempati oluşturacak, hem örgütün içindeki Ermeni varlığını gizleyebilecek hem de  Ermenilere sıcak gelebilecek bir isim bulabilmek epey çalıştılar. 

Sonunda ‘Hoybun’ isminde karar kıldılar.

Daha başta bu Taha tesadüfen seçilmiş bir isim değil demiştim. Teo-strateji alanında uzman  plan Prof. Dr. Nadim Macit’in ‘İmparatorluk Politikalarında Teo-Stratejiler ve Türkiye’ isimli çalışmasında, meselenin dinsel siyasi boyutunu çok detaylı olarak görebiliyoruz.

 Ve 5 Ekim 1927’de, Lübnan’ın Bihamdun kentinde Taşnak Hoybun fiilen kuruldu.

 Hoybun; Kürtçe ‘istiklal’, Ermenice ‘Ermeni yurdu’ anlamını taşıyordu. Bu şekliyle Hoybun; temeli ve çatısı Ermeni, siyasi fikri İngiliz ve piyonu Kürt olan bir gizli örgüt olarak tarihe yazıldı.[6] 

Merkez komitesine şu isimler seçildi;

‘Ermeniler adına Taşnak  Sutyun Partisi tam yetkilisi Papaz Vahan Papazyan; ayrılıkçı Kürt cephesi adına ise Palu’dan Şeyh Ali Rıza, Dr. Şükrü Sekban, Barazi aşireti reisi Mustafa Şahin ve Bozan, Heverka aşireti lideri Haco Ağa, Raman aşireti lideri Emin Ağa, Süleymaniye’den Kerim Rüstem, Van’dan Memduh Selim ve Celadet Ali Bedirhan.’

Burada adı geçen Vahan Papazyan; 1892 yılında yılında, Tiflis’te kurulan Ermeni Taşnak Örgütü’nün merkez komite üyesiydi ve kendisi aslen Van yöresi Ermenilerindendi. 

Örgütün asıl amacı neydi?

Bu sorunun cevabı örgütün açıklanan ilk bildirisinin daha ilk maddesinde kendini gösteriyor. Örgüt Cumhuriyet rejimini ve Türkleri düşman ilan ediyor, Anadolu’nun Türk hakimiyetinden kurtarılmasını hedefliyordu;

‘Birinci Kürt Kurultayı, barbar Türk rejiminin despotluğu altında ezilen Kürtlerin bulundukları tahaammül edilmez durumlarını, geniş çapta uygulanan katliamları ve de Kürt ulusunun özgür ve bağımsız yaşama özlemini gözönüne alarak, Türkiye Kürdistanı’nı bağımsız bir devlet haline getirmek amacıyla kurtarmaya karar vermiştir.’[7]

Nasıl bir tesadüfse örgütün yolu da dönüyor dolaşıyor sonunda Sevr’e açılıyordu;

‘Kurultay herkese duyurur ki, Ermenistan ve Kürdistan’da asırlardan beridir Ermeniler ve Kürtler yaşamaktadır. Onlar kendi bağımsızlıkları uğrunda çalışırken, ülkelerinin herhangi bir yabancı hakimiyetine bağlı olmasını reddederler. Çünkü bu iki ülke yalnız ve yalnız Ermeni ve Kürt uluslarına aittir.’

Hoybun’un ilk başkanlığına, Celadet Ali Bedirhan seçildi.

Örgütün merkezi Şam’da idi.

Türkiye’ye karşı eylemler buradan yönetilecekti, arkasında Fransa vardı.

Kürt Teali Cemiyeti, Türk- Kürt Hilafet Cemiyeti’ne dönüştürülmüş, İngiliz yönetimindeki Irak’ta faaliyet gösteriyordu, merkezi Revanduz’daydı. Örgütün başkanı Seyit Abdulkadir’in oğlu Abdullah’tı hani Şemdinli taburumuza saldırıp da subaylarımızı katleden Şeyh. Arkasında İngilizler vardı.

Böylece Kürt olmayıp Kürt kılığı giyenler Ermeni Taşnak çetesiyle bir olup Türk’e karşı savaş ilan ettiler.

Şimdi yıl 1975.

Cumhuriyet okullarının kapatılıp yerini tekkelerin, dergahların, tarikatların doldurduğu süreçte her şey Türkiye ile ABD arasında imzalanan ikili anlaşmayla başladı, demiştim. Tabii bu olayın milli eğitim yönüydü, bir de işin istihbarat örgütlenmesi yönü vardı.

Biz bunu Haydar Tunçkanat’ın 1975 yılında basımı yapılan ‘İkili Anlaşmaların İç Yüzü’ adlı kitabından öğreniyoruz.

Burada Tunçkanat, bu eğitim komisyonu marifetiyle ABD’nin Türkiye’de nasıl örgütlendiğini açıklıyor;

‘Amerikalılar, Türkiye’ye yolladıkları asker ve sivillerin bir kısmını -ailesi Türkiye’den kaçmış veya çıkarılmış- etnik gruplara mensup Rum ve Ermenilerden ve özellikle de Türklere düşman kimselerden seçtiler.

Bu kişiler şirket müdürü, uzman, danışman, tüccar, temsilci, er, subay ve turist olarak Amerikan pasaportuyla gelip İkili Anlaşmaların Amerikalılara tanıdığı geniş imtiyazlara dayanarak Türkiye’deki özel görevlerini büyük bir serbesti içinde, kimsenin müdahalesi olmadan yaptılar ve Türkiye’yi parçalamak, karıştırmak için yerli ortaklarıyla yerli örgütler kurdular.’ 

Tunçkanat’ın anlattığı yıllar 60’lı yıllar. 

Eğitim Komisyonu marifetiyle Türkiye düşmanı Ermeni ve Rumların  nasıl örgütlendiğini göreebiliyoruz ancak aradan geçmiş onca sene, bu yapının nerelerde olduğunu ve nerelere kadar sızmış olduklarını bir düşünün.

Kitap:

Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak


[1] Uğur Mumcu, ‘Kürt İslam Ayaklanması’, s. 46, UM: AG Yayınları, 2010.

[2] Kürt-İslam ayaklanması, s. 99. UM;AG yayınları, 2010.

[3] Dr. Oğuz Aytepe, ‘Yeni Belgelerin Işığında Hoybun Cemiyeti’, Toplumsal Tarih Dergisi, s. 50, Sayı 58, Cilt 10, Ekim 1998.

[4] Bu Seyit Taha, Halidi Nakşi halifesi Büyük Seyit Taha’nın torunudur.

[5] Bilal Şimşir Şimşir, Kürtçülük, s. 140.

[6]Taşnak-Hoybun, Editör Yavuz Selim, s. 23. İleri Yayınları, 2005.

[7] Rohat Alakom, ‘Hoybun Cemiyeti Üzerine Notlar’, Toplumsal Tarih Dergisi, s. 29, Yıl: Kasım 1998, Sayı: 59.

Başa dön tuşu